Tanrı büyük bir matematikçi olmalı" diyordu bir düşünür. Dünya üstüne düşününce ona hak vermemek elde değil. Dünya üstünden gelip geçmiş insanların sayısını bilemiyoruz ama birden başlamak üzere hepsine birer sayı verdiğimizi düşünelim ve bu sayı sonsuza gitsin.
Şu an dünya üzerinde yaşayan insanların yaptıkları en küçük bir hareket bile aslında sonsuz matematiğe dâhil oluyor. Bir insan yaşamı boyunca kim bilir kaç adım atıyor? Kaç kere nefes alıyor, kaç kere ağlıyor, kaç gözyaşı döküyor, kaç kahkaha atıyor, saçları ne kadar uzuyor? Bu sorular uzatılabilir. Bütün bu sorular ve cevapları sonsuz matematiğini oluşturuyor.
Ve bu matematiğin içinde geometri de var: sonsuz geometri. Bir kişinin attığı adımların bir iz bıraktığını düşünün ya da bir arabanın giderken izlediği güzergâhların arabanın arkasından sızan hayali bir boya ile işaretlendiğini düşünün. Ve aklınızda, bu geometrik şekli canlandırmaya çalışın.Üşenmeyin ama! Bütün dünyayı gözünüzde canlandırın. Karmaşık da olsa belli bir düzen içinde dev bir geometrik şeklin olduğunu derhal kavrayacaksınız. "Tanrı büyük bir matematikçi olmalı" sözüne hak vermemek elde mi? Şimdi bütün ulaşım araçlarını da düşünün, bunlar arasındaki geometrik bağlantıyı, birbirlerine olan açılarını kim çözebilir ki? Şüphesiz bu insan zihninin kavrayacağı bir şey değil. O yüzden benim bu söze itirazım yok ama bir eklemem olacak. Bence, Tanrı büyük bir sanatkârdır. Bu durum aslında matematikle bağdaşmayan bir durum değil. Çünkü sanatın özüne indiğinizde karşınıza yine rakamlar çıkacaktır. Bir ressam tuvaline kusursuz insan yüzünü yansıtmak için oranlar kullanır. Bir müzisyen doğru notaya ulaşmak için rakamlardan faydalanır. Bir heykeltıraş insan vücudunun kendi içindeki mükemmel sayısal oranı kavrayamazsa, güzel bir heykel yapamaz. Bir yazar, hâkim olduğu kelimelerin sayısı ne kadar fazlaysa, o oranda büyük bir dünya kurar. Bunları bir yana bıraksak bile, Tanrı'nın aslında sonsuz bir güzellik olduğunu, doğaya, yani yarattığı esere bakarak anlayabiliriz. Yağmur yağdıktan sonraki hoş toprak kokusu, yağan karın her yeri güzelleştirmesi, gökkuşağı -ki ben çok severim, yok olana kadar izlerim-, akarsular, türlü meyveler, hayvanlar, kuşlar... Sayamayacağım kadar çok canlı, yani sonsuz canlı, toprak hepsi bu güzelliklerin ispatıdır ve yine hepsi bu sonsuz matematikten nasibini almıştır. Bir arı kolonisi, bir karınca kolonisi müthiş bir uyum içinde çalışır. Daha geçen gün bir belgeselde, fizikçilerin arıların ballarını depoladıkları peteklerin şekli ile ilgili olarak, bunun bir mucize olduğunu söylediklerini işitmiştim. " ...bu peteklerin şekli ve açıları maksimum depolamayı sağlayacak şekilde düzenlenmiştir." diyordu bir bilim insanı. Bütün canlılar, aslında bu mükemmel düzenin ve sonsuz matematiğin birer parçası ve hepsinin ayrı ayrı önemi var. Maddeyi oluşturan atomlar gibi. Maddenin uzay içinde asla kaybolmadığını ve aslında sürekli bir döngü içinde olduğunu biliyoruz. Bazı bilim insanları sesin de asla kaybolmadığını, uzayın bir yerlerinde konuşulan her ses dalgasının saklandığını söylüyorlar. Ben buna gönülden inanıyorum. Bazen sevdiklerimiz yanımızda olmayabilir ya da biz içimizdekileri onlar yaşıyorken onlara söylememiş olabiliriz. Ben dilediğim zaman dilediğim kişiyle konuşabilirim o halde. Şarkılar söylerim epeydir görmediğim sevgilime, şiirler okurum hüzünlü kalplere, kendi içinde matematik barındıran yazılar yazarım ve türlü olasılık hesaplarıyla, bir gün sevdiklerimle tekrar buluşma, kavuşma olasılığımı hesaplarım. Bunu siz de deneyebilirsiniz. Sonsuzlukta hiçbir şeyin aslında kaybolmadığına siz de inanmalısınız. Bizler bu sonsuzluğun birer parçası olduğumuza göre aslında biz de kendi içimizde birer küçük sonsuzluğuz. İnsan büyük sanatkâr Tanrı'nın yarattığı mükemmel bir varlık. Sonsuz matematiğin, sonsuz geometrinin ve sonsuz güzelliğin tek vücutta toplandığı birer mucizeyiz hepimiz. Buna yürekten inanın, çünkü bu gerçek! En az şu an okuduğunuz bu son(suz) satır gibi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder